bizim gençliğimiz trt2 deki ressam amcanın resme sıçtığı an sanrısıyla geçti kuzum.., teyakkuzuz: )

90 larda çocuk olmuştur..
ufacıkken evinde commodore 64 ü vardır, ömrünün tazecik yıllarında bütün yaz tatillerini, hafta sonlarını kafa ayarı yapmakla harcadığı için zen felsefesini öğrenmiş sabır konusunda hz. eyubu geçmiştir.. gerekirse dial up ile kazaadan film bile indirebilir, 16 ay askerlik yapar ama gıkı çıkmaz..


29 Eylül 2007 Cumartesi

Eğer birini seviyorsanız,onu serbest bırakın..!


• eğer birini seviyorsan; o'nu serbest bırak... Dönerse senindir; dönmezse zaten hiç senin olmamıştır...

(karamsar) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak... Dönerse senindir; zaten dönmeyeceği de kesindir.

(şüpheci) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak... Dönerse bu işte bi bit yeniği var demektir..

(iyimser) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak... üzülme, dönecektir!...

(greenpeace) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak... aslına bakarsan tüm canlılar hür olmalıdır..

(biyolog) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak ki evrimini tamamlaması mümkün olsun..

• eğer birini seviyorsan onu serbest bırak..sonra da ne yaptığını düşün, düşün de aklın başına gelsin bi daha bırakmamayı öğrenirsin...

• eğer birini seviyorsan vazgeçme önemli olan karşılık alman değil senin sevmendir.

(mali eksper) eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak...dönerse borç almaya devam edebilirsin dönmezse ara ve borçlarının üstüne yattığını söyle..

(bencil) eğer birini seviyorsan kendini serbest bırak.. niye diye sorarsa seni hiç alakadar etmez! de.

• eğer birini seviyorsan o'nu serbest bırak... dönerse bi daha serbest bırak. gene dönerse gene bırak...

• eğer birini seviyorsan boş ver bunları okumayı da git bi sor ne yapıyor ne ediyor diye

(ruh hastası) eğer birini seviyorsan onu serbest bırak ve gizlice takip et bakalım kime gidecek o.....

(psikopat) eğer birini seviyorsan onu serbest bırak kafasına odunu geçirdikten sonra parçalanmış suratına tükür artık sevmekten vazgeçeceksin.

(koruyucu) eğer birini seviyorsan ve eğer o sevdiğin benim kız kardeşimse senin kafanı gözünü kırarım

• eğer birini seviyorsan o sevdiğin köpekse çömelince ısırmıyorlar haberin olsun

(gıcık) eğer birini seviyorsan bunu ona sakın söyleme

(solcu) eğer birini seviyorsan ona devrimden bahset, ona doğacak kızıl güneşten bahset insan olmaktan, halkımızın özgürlüğünden bahset bunlara inanabiliyorsa hala, o senindir.

(sağcı) eğer birini seviyorsan ona otağımızdan bahset ötügen yolundan asenadan bahset asil kanımızın, başımızı dik tutmasından bahset bunlara inanabiliyorsa hala, o senindir.

22 Eylül 2007 Cumartesi

hayat'I İPLİYOR MUYUZ??

Düşünmeden cevap verirsem "kesinlikle hayır!"olurdu cevabım hiç şüphesiz ama biraz derine indiğimde; aslında durumun hiç de öyle olmadığını hemen anlıyorum...
Çoğu zaman hayatla dalga geçen,onu hiç ciddiye almayan,onunla iyi anlaşmayı başarabilmeyi hedefleyen ama yaşamayı ciddi boyutta seven bi insan olduğumu düşünüyorum...
Tanıdığım çoğu insan bilir benim ne derece umursamaz biri olduğumu,hiçbişeyi büyütüp dert etmediğimi hatta olayı abartıp "son derece sorumsuz!!" olduğumu söyleyen bi arkadaşım bile olmuştu...Olayları çoğu kez oluruna bırakmayı tercih ediyorum çünkü bişeyleri değiştirmeyi ne derece istediysem de eğer olmaması gerekiyorsa ne yaparsam yapayım,ağzımda kuş da tutsam olmayacağının bilincine vardım artık.Olmuyorsa olmuyo belki de bu yüzden iplemiyorum çoğu şeyi..
İplemiyorum diyorum ama aslında göründüğü gibi değil...Şöyle ki içimde biriktiriyorum,biriktiriyorum,biriktiriyorum ve yine biriktiriyorum,ama insanlar sanıyolar ki unutup gidiyorum(!) Sadece içimde oluyolar onlar ama işin ilginç yanı ben bunun farkında bile olmuyorum,ben de onlar gibi ciddi anlamda iplemediğimi düşünüyorum.Ne zaman ki bardak doluyor ve son damla ile taşıyor o zaman dank ediyor..İlk şaşkınlıkla yav diyorum "ben neleri iplemedim bunu neden dert ediorum ki???"
Benim gibi olan biçok insan vardır tahminimce aynı duyguları mı paylaşıyoruz?
Ne?? "EVET" mi?
O zaman şu şekilde avutabiliriz kendimizi: (Züğürt teseliisi değil!Yani sanırım:D)
Diğer insanlarla kıyaslarsak kendimizi: Her seferinde üzülmektense biriktirip tek seferde üzülüoruz,tek seansta kurtuluyoruz hepsinden...
Bu bi süre idare edio en azından=))

21 Eylül 2007 Cuma

***



''Ben hayatımda hiç yalan söylemedim'' diyebilecek bir babayiğit var mıdır yeryüzünde bilmiyorum lakin yalanlar hayatımızın bir parçası olmuş durumda..
Küçük beyaz yalanlar bir tarafa; insanın gözününü içine baka baka kallavi yalanlar söyleyenler de az değil. (Kendilerinin halk arasında nasıl isimlendirildikleri konusuna hiç gelmeyeyim; durduk yere terbiyesizleşmeyelim şimdi!)

Bence bazı yalanlara yasak getirilmeli. Özellikle de birazdan iredeleceğim 2 tanesi kesinlikle tedavülden kalkmalı; uzayın derinliklerine yollanmalı acilen:

ÖNEMLİ OLAN İÇ GÜZELLİKTİR:

İşte insanlık tarihinin görüp görebileceği en büyük yalan! Ötesi yok!

Önemli olan iç güzellik olduğu için hepimiz dış görünüşümüze özen gösteriyoruz; kadınlar kuaföre, makyaja, giyime, - yeri gelince- estetik operasyonlara bu kadar para bayıyor; erkekler yok fiyakalı kıyafetlerdi, yok saçının şekli şemali jölesiydi, parfümüydü; bu yüzden önem veriyor değil mi?
Zaten biz kadınlara hep Quasimodo görünüşlü erkekler çekici gelmiştir! Yakışıklı olsun, tipi yerinde olsun hiiiiiiç önemli değil! Zaten neydi; ÖNEMLİ OLAN İNSANIN İÇİNİN GÜZEL OLMASI canııım! :P
Erkekler de nerde marsık gibi kadınlar var onlara bayılırlar; Adriana Lima, Milla Jovovich filan bunlar boş işler! Ya içleri güzel değilse bu kızcağızların? Önemli olan es geçilemez! :P

PARA HERŞEY DEMEK DEĞİLDİR ya da diğer bir değişle PARA ÖNEMLİ DEĞİL:

''Böhhhhh'' diyorum!
Para önemli değilmişmiş!Bak sen şu işe yahu!

''Hangi devirde yaşıyorsun sen?'' derler adama! Öyle bir zaman ki bu, asıl para = herşey demek ne yazık ki..
Akıl var mantık var; bugün en basitinden bir markete gitsen, 2 ekmek alsan; kasiyer parayı istediğinde ''Para önemli değil, unutma ki herşey para demek değildir kasiyer kardeş. Haydi gel el ele tutuşalım, barış ve sevgi şarkıları söyleyelim!'' mi diyeceksin ey yalancı vatandaş!?

Para önemli olmasaydı hiçbirimiz karşılığında para aldığımız ve ancak bu şekilde hayatımızı idame ettirebildiğimiz işlerde çalışmak zorunda kalmazdık.
Ev kirası, elektrik, su, telefon parası hep bu önemsiz kağıt parçasıyla ödeniyor neticede:

- Osman bey; kiranın günü bir hayli geçti; ödeseniz diyorum.
- Para dediğin nedir ki gül yüzlü evsahibim benim! Elinin kiri işte!
- Tabi tabi öyle be Osmancım, hepimizin başında aynı dert... 550 lira verecen ha yalnız, karışıklık olmasın. Geçen aydan da 50 lira borcun vardı hani..
- Onu diyordum ben de; para önemli değil. Hayatta paradan daha önemli şeyler de var. Para herşey değildir. Yerde 1 lira bulsam almam ama 10 lira bulsam alırım, lazım felan olur, o maksatla! Yoksa para herşey demek değildir biliyorsun değil mi?!
- Evi 1 hafta içinde boşalt Osman!
- Para dedim, önemli diil dedim!
- 3 gün oldu!
- ***
insanların bu ikiyüzlülüğünü anlamıyorum: para önemli değil derken hayatlarının büyük bir kısmını sırf para kazanabilmek için heba etmelerini...

Biz senin için hep en iyisini dileriz yavrum...


İki tip beşerden bahsedeyim sana. Birincisi ebeveyinlerin onun üzerine diktiği kıyafeti hiç istemese bile itiraz bile etmeden giyen ve sonunda mutlu mutsuz yaşayan (ot) beşer. İkincisi, dikilen kıyafete itiraz eden fakat zorla susturularak, ezilerek sıkış tepiş kendini bu kıyafetin içinde bulan beşer. (sen hangisisin?) Birincinin durumu belli mutlu olsada yaşıcak (gıkı çıkmaz onun) mutsuz olsada... ya ikincisi...
A) soyunup çırıl çıplak bi şekilde hayata yeniden başlamalı ki o kadar kolay olsa zaten hiç durmaz yapardı.
B) üstünde ki kıyafeti bi nebze olsun kendine göre değiştirmeye çalışıp mutsuz olmaya devam etmeli.
C) halini muhafaza edip sadece hafta sonları istediği kıyafeti giyip mutsuz olmaya devam etmeli.

D) fütursuzca kalp hastası babasına gidip; "verdiğin kıyafeti çıkaracağım baba. Şu anda kalpten gitmezsen -gitmese bile yine ilk başta olduğu gibi duygu sömürüsü yaparak "'çıkarma oğul bak kalbim var ölürüm sonra"' diyeceği kesindir- acaba bana yardım eder misin?" demeli.

E)Daha orjinalini yapardı. örneğin ....

20 Eylül 2007 Perşembe

Ben Türkçem'İ Seviyorum

Yıl: 1965
"Karşıma âniden çıkınca ziyâdesiyle şaşakaldım.. Nasıl bir edâ takınacağıma hükûm veremedim, âdetâ vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı.. Üstümü başımı toparladım, kendinden emin bir sesle 'akşam-ı şerifleriniz hayrolsun' dedim.."

Yıl: 1975
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Ne yapacağıma karar veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Ama çok geçmeden kendime gelir gibi oldum,
yüzünde beni rahatlatan bir gülümseme vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'iyi akşamlar' dedim.."

Yıl: 1985
"Karşıma âniden çıkınca fevkalâde şaşırdım.. Nitekim ne yapacağıma hükûm veremedim, heyecandan ayaklarım titredi. Amma ve lâkin kısa bir süre sonra
kendime gelir gibi oldum, nitekim yüzünde beni ferahlatan bir tebessüm vardı.. Üstüme çeki düzen verdim, kendinden emin bir sesle 'hayırlı akşamlar' dedim.."

Yıl: 1995
"Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım.. Fenâ hâlde kal geldi yâni.. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim..
Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle 'selâm' dedim.."

Yıl: 2006
"Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni.. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fenâ göçeriz dedim, enjoy durumları yâni.. Ama concon muyum ki ben,
baktım ki o da bana kesik.. Sarıl oğlum dedim, bu manita senin.. 'Hav ar yu yavrum?'"

Yıl: 2026
"Ven ay vaz si hör, ben çok yâni öyle işte birden.. Off, ay dont nov âbi yaa.. Ama o da bana öyle baktı, if so âşık len bu manita.. 'Heeey beybi..'"

Zamanda yolculuk

''Zamanda yolculuk etmeyi kim istemez ki?'' gibi bir soru yöneltme eğilimi içerisindeyim sizlere.. ''Ben istemem!'' yanıtını alacaklarım olacaktır elbet ama çoğunuz ''istemem mi yeavrümmm; şööle gitsek misal 1 hafta öncesine; bi altılıyı; ne bileyim bi sayısal lotoyu vursak fena mı olur?!'' tadında yorumlar yapacaksınız; biliyorum yani ben malımı bilirim! :P Zamanda yolculuk mümkün olsa, ilk başvuracaklardan biri ben olurdum kesinlikle. Nereye başvuracağımı sormayın sakın. Zaman makinasını icat eden adamlar herhalde yolculuk yapmak isteyenler için bir başvuru sistemi hazırlarlardı; milyonlarca insanın yolculuk taleplerine yetişmek zor olur zira. (Ha, makinayı ben icat edersem hiç acımam, sorgusuz sualsiz biner giderim buralardan tabii!) Öncelikle ilk insanın ortaya çıktığı döneme gitmek isterdim. Atalarımızın bi zamanlar nasıl bi dış görünüşe, ne tür davranışlara sahip olduğunu kendi gözlerimle görebilmek ilginç bi deneyim olurdu benim için. O günden bu güne nasıl bir değişim geçirmişiz, anlamak fena olmazdı. Sonracımaaaaaaaaaa bundan 50 - 60 yıl önceki İstanbul'u görmek de ilginç olurdu. Yaşça büyüklerimizin ''İstanbul eski İstanbul değil artık. Çok bozuldu çooookkk...'' serzenişleri gerçekten de doğru muymuş öğrenebilirdim böylece:D:D Biraz da kişisel yaklaşalım olaya: 1989 yılına gidip, üstüne kendi küçüklüğümü bulup, O'na bu günlerin kıymetini bilmesini; çünkü büyüdüğünde yeniden çocukluğuna dönebilmek için dua edeceği günler olacağını söylemek isterdim..Bi de tembih ederdim ''Sakın arka sokaktaki dondurmacıdan bidaha dondurma alma oranın dondurmaları temiz değil. 3 yıl sonra kapanacak o dükkan zaten'' diye=)) ''3 yıl mı? Peki sen nerden biliyosun bunu ablaaa?!! sorusuna maruz kalmadan zaman makinama biner, ortamı terkederdim! Vayy pek fantastik oldu! :P

19 Eylül 2007 Çarşamba

!!!

Üniversitenin ilk yılında politikayla ilgilenmiştim. Aslında çok önceleri başlamıştım konuyu düşünmeye. On üç, on dört yaşlarında komünist eğilimlerim vardı. Onların muhalif tarafları hoşuma gidiyordu.

“Marx and Engles ! God and Angles!” dönemimdi bu.

Sonra Bakunin’e geldi araştırma sırası. Anarşizmi ezberledim. Bütün düşünürleriyle sıra faşizmdeydi. Hitler, Mussolini, Machiavelli… hepsini okudum. Sonra kafamda konuyla ilgili bazı düşünceler oluştu. Ne Bodin, ne Tocqueville, ne de Montesquieu! Hepsinin de aptal olduğunu düşünüyordum. Hele Platon ismindeki dünyanın okuma yazma bilen ilk faşisti! Hepsi de üzerinde fikir bile yürütemeyecekleri bir konuda, insan yönetmek halk yönetmek hakkında yazmışlardı. Unuttukları o kadar çok şey vardı ki. İnsanların içinde patlayan volkanları es geçmişlerdi. Dünyada ideal bir düzen kurulamıyacağını anlamamışlardı. More en azından çocuk kitaplarına benzer boktan hikayeleriyle, ideal dünya konusunda kendini tatmin etmişti. Ama diğer büyük düşünürler kavrayamayacaklarını kavrayamadıkları için yetersiz duruma düşürmüşlerdi… onlardan ve bütün politik metinlerden nefret etmem fazla uzun sürmedi. Anarşistler biraz daha sempatik gelebilirlerdi bana, eğer daha gerçekçi olsalar ve kendilerini barışçılarla aynı görmeselerdi… Ve zamanla en büyük korkum belli bir gruba dahil hale gelmek oldu. Sayıca kalabalık bir teşkilatın üyesi olmak utanç verici geliyordu bana.

Yirmime geldiğimde artık hiç düşünmüyordum politikayı ve çeşitli felsefelerini. İnsanların icadı, kolay ve acısız bir sömürü yoluydu politika. Tıpkı bütün diğer insani kurumlar gibi. Para gibi. Hepsi bu. Fazla heyecanlanmamak gerekiyordu. Gerektiğinde lehte kullanılmalı, oyunun içinde ayrı bir oyun kurulmalıydı. Ben de öyle yaptım. Faşist, demokrat, fundemantalist, anarşist, komünist, saltanat taraftarı. Hepsi oldum. Ve hepsinin karşılığını aldım. Huzur. Biraz huzur ve rahat bırakılmak için Black Panther’lerle bile aynı fikirde olabilirdim. İlkesizlik bana sihirli geldi. Prensipsiz yaşamak. Rahatımı bozmamak için açlıktan ölmeyi tercih etmek. Dilsiz taklidi yapmak…

İzmir’de yaşarken cafelere giderdim. Her zaman param vardı buz bademe verecek kadar. Kendimi iyi hissederdim cafelerde. Sven isminde bir beyaz Danimarka’lı adamla iki ay takıldım. Geceleri çalışıyordu. Gündüzleri birlikte takılıyoduk. Onu kurtaracağımı düşünüyordu. Ama kim kimi kurtarabilmişti şimdiye kadar? Beni kim kurtaracaktı? “Kurtuluş” dedim. “Ankara’da bir mahalle.” Fazlası değil. Belki bir de Bob Marley’in en iyi şarkısı. Daha fazla düşünmeye gerek yok. Adı her yerde, kendisi yok! Kurtulmaya gelmiyoruz dünyaya. Daha da saplanmak için buradayız. Dibine kadar. Onun için çürüyor bedenlerimiz ölünce. Mısırlılar uğraşmış efendileri kurtulsun diye. Ama nafile. Çaresi yok. Kurtuluşu beklemek yararsız. Gelmez çünkü. Kontenjan dolmuş. Biz daha çok kötülüğün sınırlarını zorluyoruz. Tek sınır, nefesin alınıp verilemediği noktadır. O seviyeye gelene dek ne kadar acı çekersen, ne kadar kötülük yaparsan senin sınırın budur. Doksan yaşındaki şirin nineler dünya üzerinde yaşayan en kötü insanlardır ve aynı zamanda en çok acı çekmiş olanları… Gerisini düşünmeye gerek yok. Mucizeler bitti. Doğmak yeterince mucizevi.Başka bir tane daha beklemek aptalca. Ölmek de ikincisi. Bunların arasında da hiçbir şey yok. Kimse beklemesin…

17 Eylül 2007 Pazartesi

Metal Türlerinin Açılımı:D

death metal
"sabah uyandım annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. mutluyum huzurluyum... "

doom metal
"sabah düşümde annemi doğradım, babamı doğradım, bakkala gittim bakkalı doğradım. bu yuzden bunalımdayım"

gothic metal
"sabah uyandim ne göreyim annem dogranmış, babam dogranmış, bakkala gittim o da dogranmış bu yuzden şüpheliyim karamsarım.."

black metal
"sabah uyanamadım. hala uyuyorum umarım annem, babam, bakkal doğranmıştır.
bu yuzden zevk alırım "

heavy metal
"sabah uyandım annemi babamı bakkalı kesmişler... kimin umrunda ben maiden dinleyip biramı içerim...uyku mu? salla, annem mi? amaan, babam mi? hic sevmezdim. bakkal mi? dukkanini da soymuşlarmi. "

power metal
"uyanmaz olaydim, annemi dogramislar, babami dogramislar, tavernayi dagitmislar, bu yuzden kını kılıcı alıp öç almaya gideyim... "

grindcore
"beorghborghbeeeeorghorghoerherrbog boggrehoooorroooo. bu yuzden boooorghooogr "

progressive metal:
"sabah uyandım annem ağlıyo, babam aldatmış. bakkala gittim meğer gerçek babammış. akşam uyandım hepsi rüyaymış, ama artık daha olgunum "

metalcilere satanist diyenler için hoş bir yazı_!!

okuuu!!! şeytanın adıyla oku!!!

****
-okumaa!!! okulu bırakkkk...
-ehehehe sevdim lan seni, iyi anlaşacaz.
-saygılı ol lan kefere, vahiy veriyoz di mi?
-peki abi.
****
- iyi geceler sevgili kulum, her nerede yaşanıyor ve
yaşatılıyorsa.
- amanın!!! sen miydin o!!! vazgeçtim ben satanistlikten...
****
- gunde yedi kez ibadet et bana..
- ne? ha? duyamadim??
- yedi kez diyorumi, yedi kez..
- anlamadim? kedi mi keseyim?
******
keess!!
- buyuur
- kes dedim!
- ne keseyim..
- ne biliyim .. kedi olabilir mesela
- civ civ de ezeyim mi
- ez tabi, hatta black metal dinleyip siyah bile giyinebilirsin
- evet yaw super karizma olur, acaip iyi bi takım olduk farkındamısın
- farkındayım da sen cehennemde yanacağının farkındamısın
- ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak nasıl çıkarız aydınlıklara
- olur...
******
-doku
-ne doku mu
-yok lan olmadı
-koku
-ne kokusu ya...
-lan b*ku muydu yoksa
-abi sen ilk emirini vercen mi ne b*ku ya
-ha buldum kedi b*ku
-abi z*çtın şimdi hiç değilse kedi kanı falan olsun
- ohoo, gothic metal dinlemekten kulak kalmamis sende..
- yahu duyamiyorum, yuksek sesle soylesen..
- hayat diyorum ne guzel, vapurlar felan..
****
-okuu,okuu...
-ne abi anlamadım?
-okuu lan okuu
-haa aldım evet abi..
-tamam şimdi o okudakların sana girsin
****
-oku
-ne okiiim?
-eeeeee x-men falan oku.
-nasi yani?
-bilmem tutupta birinin bana inanicaani hic dusunmemistim hem ben daha underground(!) takilma taraftariyim din min isleri bozar.
-eeee bu durumda ben ne b*k yiiicem
-yasiican olucen sonra yanicaksin bol bol.
-ama ama ama?
-eeeee metalci hatunlara ben satanistim, sertim, baskaldiririm diye sekil yapip mali gotururken iyi oluyordu
****
-kedi bul!
-bizim evde var. adı mırnav.
- tamam kes onu.
- niye manyakmısın?.
- kes dedim!
- niyeki.
- vahiy lan bu.
- peki.
****
- dinleeeeeeee
- ne dinliyim?
- type o negative dinle , satyricon dinleee
- peki abi
****
-şeytan : okuu, tıp fakültesini kazan, ortopedi bölümünde uzmanlık yap
satanist : ...
şeytan : şu kırılan bacaklarımın tedavisine verdiğim paralar yüzünden
donuma kadar sattım. allah benim sigorta primlerimi yatırmayacağına göre kendime bi doktor köle yetiştirmem lazım.
satanist : e hazır yetişmişi var, git bi doktoru peygamber yap
şeytan : salak sen doktorların siyah giydiğini gördün mü hiç, sen bu
salaklıkla tıp falan kazanamazsın. ben de peygamber diye seni seçtim
ya kırın ulan bacaklarımı benim gibisine bu ceza az bile..
*****
- okuuu!!!
- bu aaaakşaaaaam bütüüüüün meyhaaaneeeleeeeriiii...
- şşşşş napıyon laaan!
- oku dedin abi
- vahiy veriyoruz dallama onu oku..
- haaa pardon abi oku deyince ben birden şarkı şeyetim
- misyon değiştirip tanrı'dan af mı dilesem acaba
************
- okuuu!!
- a-li to-pu at .. ı-şık ı-lık süt iç ..
- ulan cahil adamı satanist yapmakta ne zormuş, temelden giriyoz anasını satayım muhabbete, oku laaan bakma etrafına ..
- a-li o-ku-la git..
- hay ali z.... seni .
********
-ulan şeytan diyo ki.....
-ne dio abi???
-oku dio okuuuuuu!!!
-neyi okuyacakmışsın ki abi??
-fhm'in yeni sayısını oku dio....şapşal herif!vahiy gelio olm görmüyon mu?
-aaa!görüyorum,görüyorum bak arkadan bişiler oluo
-nooluo lan arkadan markadan konuşma!
-abi walla sana bişiler çıkıo baksana!
-ulan herşeyimiz terso bea!şeytan bile vahiyi arkadan verio
faks çeker
gibi
-aha!abi çıktı walla çıktı billaaa çıktı
-ne yazıo lan ben göremiom?
-ecinni ketuh yazıo abi
-o ne la!!!!
-hemen çeviriim sana oku dio abi sana ''oku''
-sen nasıl çevirion olm iki saniyede şıp die
-sen yine iyisin sana faks çekio!bize kargo yolladı zamanında iki
zebani kötümden çıkardı yazıyı!!!
****
- söyle
- işte malı arap faitten alıyoduk.
- ne diyorsunnn?
- ne diyorsunumu var ilk sen söyle sonra alakalı bende söyliyim
- agresif!
- hah az önce satanisttik şimdi agresif olduk
****
- nanik
- ayıp oluyo bak kedi medi derken alaya alıyosun kırılıyom
- girdin bi kere bu yola haha
****
- şeytan abi tren desene
- tren
- öpsün seni zeki müren ehe öhö ihi
- oda yanımda selamı var beklio
- espri anlayışına s...yım
****
- Adam: Seytan! yuce tapındıgım yaratık. Sana bu kedinin kanını adıyorum...
Seytan: yavrucum etme eyleme gunahtır olmaz sakın ha...
*****
-kan adaman gerek bana
-ne kanı
-bakire kanı olabilir hani,sööyle sarısın,renkli gözlü,cıtır bisiy
- s..ttr lan öle kızı buldumda sanamı adıcam
- bu serefsizi iyi yetistirdim,hatunun iyisini kendine saklıyor.
  • bazıları saçma ama arada traji komik olanlar war Wink

Reenkarne olmak ya da olmamak=))


Reenkarnasyon.. Öldükten sonra ruhunuzun bir başka bedende hayat bulması inancı...
İnanıyor musunuz? gibi gudik bir soru sormayacağım. Herkesin inancı kendine ama inananların konu hakkındaki geyiklerine oldum olası hastayımdır=))

''Balböceğim, ben bundan önceki hayatımda İngiltere kraliçesiymişim! Öyle hissediyorum yani.. Çok temiz kalpliyimdir, kesin öyleydim ben tabi tabiii! Tacımı getirin bana!''

''Ben önceki hayatımda Napolyondum! (Oha!) Bakın Napolyon'un meşhur bi lafı var: Para para para.. Napolyon demişti onu di mi, bi terslik olmasın? Her neyse canım, öyle işte... Atımı getirin çabuk!''

''Kız Tikigüeel, sen reenkarnasyona inanıyor musuaan? Ben inanıyoruaam, süpper bişey! Önceki hayatımda İtalyan bi ressammışım, inanabiliyor musuaaaaan?! Floransa'da yaşıyormuşum. Ne güzel de mi?.. Terebentin nerde? Leonardo sen mi aldıaan yeavrüümmm?!''

Bir Allah'ın kulu da çıkıp Ben Rusya'da tuvalet temizleyicisiymişim; Çinli bir dilenciymişim; Koli basiliymişim; Terliksi hayvanmışım; Meğerse çok iğrenç biriymişim lan, Allah belamı verseymiş keşke demez! Herkes önceki hayatında pek bi aristokrat, pek bi jan janlı, kımıl kımıldır her nedense! :)
Şebo sen önceki hayatında kimdin şekerim? diye soranlara benim cevabım hazır.. Misal bi sorun bakayım:

- Şebo sen önceki hayatında kimdin şekerim? Hayır, ben Eva Peronmuşum da seni merak ettim. O yüzden soruyorum.
- (O konulara hiç girmeyeydik keşke ama sen kaşındın!) Neanderthalmışım ben anam...
- Buyur?
- Neanderthal, bildiğin neanderthal.. Mağaralarda felan yaşarmışım. İğrenç, rezil bi hayatım varmış. Kıllıymışım bi de böyle! Tüh, Allah kahretsinmiş beni e mi?!
Konuşamıyormuşum, beyinsizin tekiymişim! Evrim fukarası olarak salınıyormuşum ortalarda. Ot gibi gelmiş, ot gibi gitmişim bu dünyadan güzelim!
Tabi hepsi türümden kaynaklanıyor. Ben de isterdim önceki hayatımda ünlü ve önemli bir Homo Sapiens olmayı ama takdir-i ilahi işte; ne yaparsın?.. Bizim amca oğlu var mesela; bir önceki hayatında yer solucanıymış, geçende söylediydi! Teyze kızı hipopotammış! Halam askerliğini Uganda'da zeplin olarak yapmış! Sülalecek manyağız biz!!!
- Gachayım! (goooo)
- Hala durduğun kabahat! Naşşş...

Bütün bunlar bi kenara okuduğum konusu reenkarnasyon olan bi kitap bu konuya inanmamama rağmen oldukça ilgimi çekti.Kendi içimde çeliştiğimi farkettim;hem inanmıyorum, olamaz böyle birşey diyorum, hemde aç karnına deli gibi dolaşa dolaşa bununla ilgili kitap arıyorum:D
İşin özü şu Stella Molinas Trevez ablamız(teyze mi desem acaba:p:) sağolsun hayatını anlatan bi kitap yazıvermiş.İnanmasam da merakla bir çırpıda okuyuveriyorum kitapları. Daha önce "Ben 50 yaşımdayım, oğlum 59" kitabını ikinci kitap olmama rağmen dayanamamış okuyuvermiştim.Geçen gün ise "Ben 44 yaşındayım, oğlum 53" isimli ilk kitabı aradık,sarfettiğim büyük çaba sonucunda emeğimin karşılığını almış eli boş dönmemiştim=))
Aklıma gelmişken bi göz atayım bari kitaba başka türlü zaman geçmio..Açım uleyn aççç!!
=(

Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?
can dündar demişki;

”İçine atan"ları bilmeyenler, kestiremezler bu ani tepkinin nedenini... Yanlış yerde ve son günlerde ararlar ipucunu.. Oysa onca yılın suskunluğuyla kaynaya kaynaya dolmuştur yanardağ.. Ve gün gelmiş patlamıştır.
İntiharı, doğumudur "içine atan"ın.. İlk kez yüksek sesle konuşmuştur ve çoğu kez, son olur bu.. Artık geride bıraktığı efsane konuşacaktır, kendisi yerine... “

Oysa ne kadar gizlemeye çalışsa da, içindeki fırtınanın birilerine fark edileceği umudunu hep korur. Suskunluğunun her şeyi anlattığını sanır. Sanki onca gürültü içinde birileri gözbebeklerini okuyacak ve konuşmayı bilmeyen bir çocuğun derdini anlar gibi, iç dünyasında çağlayan nehrin sesini duyacaktır. Başını sessizce öne eğişinden, sitemkar imalarından, dargın yalnızlığından derdini anlayacak, şifresini çözüp sessizliğini sese çevirecek birini bekler umarsızca..
Oysa gürültünün çağında, kimselerin vakti yoktur, anlatmayanın derdini anlamaya..
Kimse kimsenin gözbebeğine bakıp konuşmaz; yüreğini dinlemeye yanaşmaz..
Öyle olunca da hepten içine kapanır "içine atan".. Maddi varlığını dibe çeken bu manevi yükün ağırlığıyla yaşamayı öğrenir.. Yükünü sırtlayıp, kendi iç sesiyle sohbet ederek yürümeye koyulur.. Kendine yazılmış mektuplar, meçhule karalanmış satırlar, sadece yastığının bildiği sırlarla örer kozasını...

Susam Sokağı

Geçenlerde sabah ne var ne yok bi bakiyim diye televizyonu açtım. Hemen hemen tüm kanallarda çizgi film vardı. Hepsi de saçma sapan, çocuklara yararlı şeyler öğretmekten uzak filmler...Dedim ki ''Ne yani, çocuklar bunları mı izliyor şimdi''... Bizim zamanımızda başkaydı kuzum=)) Buralar hep yeşillikti;bağ bahçeydi Susam Sokağı vardı. Tam olarak çizgi film sayılmazdı aslında, çocuk programıydı.Minik kuş vardı, Kırpık vardı, Zehra Teyze vardı.. (Sayı saymayı Susam Sokağı sayesinde öğrenmiştim=))Haaa Edi ile Büdü vardı, Kurabiye Canavarı vardı. Vardı da vardı.. Tabi o zamanlar yanlış hatırlamıyorsam 4 yaşındaydım fazla alternatif de yoktu TRT efendi ne yayımlarsa izlemek zorundaydık sonra benim de okula başlama yaşım gelmişti o sıralar sonra ne oldu Susam Sokağına unuttum, yayından kaldırdılar herhal ama ama çok güzel programdı bea.. Yani şöyle söyliyim: Amerika'nın dünyaya armağan ettiği üç güzel şeyden biridir Susam Sokağı.. Diğer ikisi ne mi? Tabi ki kola ve basketbol:D:D

"bu neeee?!!"

4 yaşındaki bir çocukla iletişim kurmaya çalışmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur(!)
Çünkü bu yaştaki her çocuğun diline pelesenk olmuş 2 kelime vardır ve diyalog süresince karşısındaki insanı o iki kelimeyle hayattan bezdirmeyi görev edinmişlerdir: ”Bu neee?!”

Üstelik, cevabı alınca doğrulama amaçlı bir kere de kendisi tekrar eder ki sayısız dejavuya davetiye çıkarmak demektir bu bir yerde:

- Bu neee?
- Kitap
- Kitaaaap! Peki bu neeee?!
- Bilgisayar
- Bilgisayaaaaarr! Bu ne buuuu?!
- Kapı
- Kapııııııııııııııııııı!
(Böyle gider!)

Çocuklar muhakkak çok şirinler ama 4 yaşındakiler hariç!
Mümkünse hayatı ve nesneleri tanımaya başladıkları tarihlerde benimle muhatap olmasınlar; hala ”kitap - kitaaaap, limon - liiimooooooooon” kelimeleri anlamsızca kafamda dolaşıyor çünkü!:D:D

Meydan Larousse

Ne güzel ansiklopedimizdin sen Meydan Larousse! İnternet icat edildi mertlik bozuldu!!Henüz internetle bu kadar haşır neşir değilken bilgi birikiminden yararlandığımız Meydan Larousse'lar vardı. İnternet icat edildi, Meydan Larousse'ların yüzüne bakılmaz oldu, tüm demek istediğim bundan ibaret... 90lar'ın başında evlerimize girmişti Maydan Larousse. Sabah gazetesinin verdiği gazla kuşe kağıda pırıl pırıl baskılı olduğuna inandırıldığımız Meydan Larousse ansiklopedilerinin ancak ilk cildini elimize aldığımızda anladık öyle olmadıklarını. Büyük hayal kırıklığı yaşamıştık ailecek. Kuşe kağıda basılı denen ansiklopedi kese kağıdına basılı çıkmıştı çünkü, nasıl hayal kırıklığına uğramayalım!? Fakat babam, eline aldığı ilk cildin kalınlığından ve içindeki engin bilgilerden oldukça etkilenmiş olacak ki son cildine kadar üşenmeyip almıştı ansiklopedileri.. Ben daha renkli resimli, eğlenceli bişeyler bekliyordum, haliyle ilk zamanlar fazla ilgi göstermedim Meydan Larousselara. Ama kıymetini 4. sınıftayken anladım. O seneden sonra öğretmenler ne ödev verdilerse bir çoğunda Meydan Larousseler yardımıma koşmuştu hep. Dönem ödevleri, araştırmalar ve daha neler neler.. Herhangi bir ortamda Meydan Larousse'dan konu açılınca önümü iliklerim, anında saygı duruşuna geçerim:p çoğu kez hayatımı kurtarmışlığı, yüksek not almamı sağlamışlığı vardır kendilerinin çünkü.Ama dedim ya; internet icat edildi Meydan Larousse'lar gözden düştü. Ben dahi artık tüm araştırmalarımı internetten yapıyorum. Bi bakıma olması gereken de bu zaten. 10 küsür yılda dünya düzeni çok değişti, göz ardı edilemeyecek yeni gelişmeler oldu. İnternet bunlara en kısa yoldan ulaşmanın bir numaralı aracı. Ama Meydan Larousse da bir döneme damgasını vurmuştur Türkiye'de, saygıyı haketmektedir. O nedenle genç beyinlere yaptığı katkılardan dolayı kendisine huzurlarınızda teşekkür ediyor; 3. sınıf kağıda basılı olmasının hakkındaki düşüncelerimizi zerre değiştirmediğini ve değiştirmeyeceğini belirtmek istiyorum. Biz O'nu öyle sevdik, fakir ama bilgili...=))))


16 Eylül 2007 Pazar

Nedir ???

Hala hayatta olmamın bilimsel ya da mucizevi bir açıklaması yok. Tesadüfler eseri de değil. Birilerinin işine geliyor hayatta olmam. Hepsi bu. Sözü her yere geçen birilerinin. Hayatta kalışımı birileri organize ediyor olmalı. Ve bu organizatörler benimle karşılaşmamak için her şeyi yapıyorlar. Sakat doğmuş bir bebeğin yanına sadece onu beslemek için giden anne babalar gibi. Çamurdan yarattığı insan oğlunun içinde birinin hala çamur olarak kaldığını görmek korkutuyor yukarıdakileri. Çamur kadar şekilsiz, yararsız, pis bir yaratık istemiyorlar ayak altında. Ne de olsa cennet de, cehennem de insanlar için. Hala çamur olanlar için değil ! Ne Tanrı ne de şeytan. İkisi de kirletmek istemiyor elini, beni hükümdarlıklarına sokarak. Belki çözüm olarak soğumamış çamurumdan birkaç insan yaratıp geri yollamayı düşünüyorlardır. Belki de suyla karıştırıp yok etmeyi. Hakkımda konuştuklarını duyar gibiyim. Tartıştıklarını. Benimle ne yapacaklarını bilemedikleri için sinirlendiklerini… Ama ikisi de biliyor ki benim yerim onları tahtlarının ortasındaki boşluk. Kulaktan kulağa oynamalarını sağlayacak ortadaki adam. İkisinin evi de benim yerim değil. Ben ancak bahçelerini ayıran duvarın üstünde oturabilirim. Yerim orası. Şeytan ile Tanrı’nın tam ortasında! Ne yakın, ne uzak. İyilik ile kötülüğün kesiştiği bir nokta yoktur. Yan yana dururlar birbirlerine dokunmadan. Ve dokunmadıkları yerde ben varım. Ne iyiyim, ne kötü. Ne kutsalım, ne şeytani. İkisine de değmeden oturuyorum. Onlar yokmuş gibi yaşıyorum. Komşularımı sevmedim zaten hiçbir zaman. Onlarla da ilgilenmiyorum. Bazen çocuklarının topları kaçıyor benim boşluğuma. Gelip konuşuyorlar benimle, değişip değişmediğimi görmek için. Anlıyorlar ki hala çamurum. Hala sıcağım, soğuyup insan olmamışım.

Ama onlar da alışmıştır artık. Onlar da sıkılmıştır pişman olmaktan benim yaratıldığıma. Kestirip atmak için akıbetimin pazarlığını, biri diğerine şunu söylüyordur;

“Boş ver. Ne yaparsa yapsın, elbet soğur! Elbet insan olur! Bizden daha çok var olacak değil ya !”

Soruyordur karşısındaki de.

“Emin misin ?”

uyusam uyanmasam.
bazen böyle istiyorum.

geçmişte bıraktıklarım düşüyor bazen aklıma tek tek.
bugün gibi, dün gibi.

özlemiyorum hayır.
ama özlediğim o kadar detay, şey var ki hayata dair.
bir şeyler hep beni yakalıyor en olmadık yerlerde.
aklımdan atmaya çalışmadım hiç. buna uğraşacak kadar aptal olmadım.
ama hep bir günü bekler ya insan, bu halden de sıkıldım.

kendimi bıraktığım o zaman sarmalı bazen yıkıcı olabiliyor. ömrüm boyunca hep şu kadar zaman geçsin rahatlayacağım derdim.
şimdi de diyorum.

ve bunu hep diyecek olmaktan korkuyorum.

ne zaman bitecek tüm bunlar diye düşünmeden geçirmek istediğim günler var önümde.

TELEVİZYON

Enterprise, Türkçesi Atılgan evet Atılgan ! tercumanı bulsak da sarılsak. Tabii “Firma” fazla kapitalist olurdu. Sosyal devletin sosyal TRT’sine “Şirket” de olurmuş ama o da fazla liberal. Zaten Mr. Spock’ın kulaklarının sivriliği müstehcen bulunmalıydı. Dul hanımların tahrik olma ihtimali yüksekti o yukarıya doğru incelen, sert kulakları görünce. Ve bir devlet televizyonunu seyredip tahrik olmak. Ne korkunç !..

Amerikalılara mahsustur başkalarıyla ilgili cinsel fanteziler kurmak. O ülke dışında biraz zor, televizyonda politikacılar izlerken mastürbasyon yapmak !

Aslında her televizyonun içinde bir kamera var. Her evde de bir kamera. Ve televizyonu seyredenin hayatı çok uzaklarda bir yerde seyrediliyor başka bir televizyonun ekranında. O seyredenlerin hayatları da başka bir yerde, başka bir televizyonda oynuyor. Hayatlar sıkıcı olunca bildiğimiz programlar, filmler, reklamlar devreye giriyor. Ama televizyonlar kapanınca kameralar çekmeye başlıyor içlerine hayatları. O hayatları Eskimolar seyrediyor! Eskimoların hayatlarını da İspanyollar. Her televizyonun içinde bir kamera var. Ve artık izlenmek istemiyorsa insanoğlu, artık müzedeki bir resim, akvaryumdaki bir balık gibi seyredilmek istemiyorsa, artık hücredeki bir mahkum, suikast tüfeklerinin dürbünlerindeki bir hedef gibi takip edilmek istemiyorsa kırmalıdır fırlatmalıdır televizyonlarını. Biter böylece onun hayatını buna, bunun hayatını şuna seyrettirme dönemi. Hep bu casus uydular. Onların işi ! tepemizde dolanıp duran. Altı milyar paranoyak yaratan bu uyduların işi. Perdeleri açık uyumasın kimse. Asla !..

Şu an, bana benzeyen biri başka birinin tüfeğinin üzerine geçirdiği dürbününden izleyip kendine şöyle fısıldıyor olabilir:

“Evet, ona kadar sayacağım. Eğer hareket etmezse vuracağım.” Ya da “beş dakika içinde başını kaşırsa ateş edeceğim.”

Eğer gerekli malzemem ve yeterli sabrım olsaydı ben yapardım çünkü. Oynayabilirdim, açık perdeli insanların hayatlarıyla onlar farkında olmadan, uzun menzilli, susturuculu bir tüfekle… namlu ne kadar uzarsa insan o kadar acımasızlaşıyor !...

Bugün televizyonda ölenler biz değildik. Ne güzel !